Şimdi Bu Yazıya B*ktan Bi Başlık Bulmak Lazım :P

Geçen gün kankamla durakta araba bekliyoruz, karşıdaki ağacın üzerinde bissürü kuş gördük ve benim süper arkadaşım, bi tanecik kankam şu mübarek cümleyi kurdu:

"İster misin şimdi şunlar kafamıza s.çsınlar! ehuehe"

Tam "Yok ben almiim, istemem!" dicektim ki PIT PIT kafamda bi efekt duydum! Allam yaaa bu kadar çabuk mu olur yaa!? Daha 'istemem' diyememiştimm kii ama bennn! 'Kafamıza taş yağsa' falan deseydi de olcak mıydı yanii onun merakındayım benn töbee yareppim! :)

Şimdi böle bi durumda benim bi piyango bileti almam gerekiyo diğ miğğ? :)) nası oluyo da kuş b.kuyla böle bişeyi bağdaştırmışlar? nası bi düşünce tarzı, nası bi aykü seviyesi ürünü bu anlayamadım :D neise alcaz artıkk :) bi de çıkarsaaa?? o efekti boşuna duymadık diğ miğ kafamızda?? Allamallam işalla çıkar allamm işalla sübaneke işalla yareppim işalla dinimiz amin! :)

Not : B.ktan bi yazı oldu farkındayım :D ama konu bunla ilgili yaniğ napiiğğmm :)
Not 2 : Bi de kendimce sansür koydum yaa onun havasındayım ben :D Allamalam havamı yiisinlerr :p
Not 3 : Bi de bi dee benle dalga geçmeyinn taam mı? herkesin başına gelebilir, hatta genellikle başına gelir :P
Not 4 : Kasıyom lan bakalım kaça kadar not yazabiliyom :P
Not 5 : Taam ya tadında bırakiim, zaten b.ka döndü iiğğce :P
Son cümlem de budur, yazımız bitmiştir efenim.

Bir Manyak Okul Anısı :)

Lisedeyken İngilizce dersimize, hepimize isimler takan bi hoca gelirdi. Hatta benim adım da "Ana"ydı. Pollyanna'nın Ana'sı mı bilemicem artık. Bazen hoca bana "Ana" deyince "Hay ananın..." diyesim de gelmiyo diildi hani :) Neyse bi gün hoca tahtaya bizim Gürbüz'ü çağırdı. Gürbüz de tam gürbüz bi çocuktu, takma adının hakkını veriyodu yani :) Hoca buna bi soru sordu, Gürbüz cevaplayamadı. Bunun üzerine hoca "Oturr!" dedi. Gürbüz de sinirlenip, tebeşiri tebeşirliğe atar gibi bıraktı ve tebeşir yere düştü. Tam yerine gidiyodu ki, hoca bu hareketi kendi üzerine alınıp "Yediririm sana o tebeşiri!" deyince, Gürbüz geri döndüü ve tebeşiri yerden alıııpp, hocanın gözünün içine baka baka afiyetle yedi! :D Hoca tırstı, biz koptuk :) O günden sonra sınıfta bu konuyla ilgili acayip geyik döndü tabi.

"Gürbüz kantinden bişey ister misin? Aa pardon ya sen tebeşir yiyodun di mi?? Ehuheuhue"

"Gürbüz pembe, mavi tebeşir falan da var olum, yersen getirelim. Ahahaaha"
diyenler oldu.
Yalnız lisede okuyan arkadaşlarımıza bu hareketi önermiyorum zira tebeşir ateşi çıkarmakta, kişinin bünyesine rahatsızlık vermektedir. Kuşkusuz, dünyamızda yiyebileceğimiz çok daha lezzetli yiyecek maddeleri bulunmaktadır. Sağlık açısından onlar tercih sebebidir :)

Not : Çok fena hasta oldum lan, ölüyorum :/ yine de bu halde bile manyak şeyler düşünebilme yeteneğime hayran olmak lazım diiğğ miiğğ amaağğ? E olun o zamann :Pp

Saçmalamanın Başlıkı mı Olurmuşş :Pp

Geçen gün bilgisayarın kendi bünyesinde barındırdığı oyunlara bakiim dedim. Hani mayın tarlası, solitaire (biz fal diyoruz kıroca :p ), abidik ve gubidik oyunları var ya, heh onlar işte.. Orda 'Hearts' diye bi oyun var. Oyuna girerken adını yazıyosun. Yazdım. Oyunda senin dışında 3 kişi daha var. -3ü de bilgisayar bunların, sevinme hemen bebeim arkadaş buldum kendime die :P -neyse bu arkadaşların isimleri de "Gamze, Can, Mehmet" konmuş. Gayet naif, güzel isimler.. fakat deiştirilebiliyo... Sanırım en son oyunu oynadığım zaman deiştirmişim, oyunu açınca kopmama sebebiyet verdi bu durum. İsimleri şöle yapmışımm;

* Şecaattin Abiğ
* Kudbettin Abiğ
* Embiye

Ehueuheuhe :D Herhalde bol sigara dumanı altında oynanan kumar masası havası vermek istedim :) Allah cezamı vermesin yaa, hala gülüyorum :)

Not : Bu kadar uzun isim yazınca skor sayfasında isimler birbirine giriyo :) Şecaattinn Abiğğlee Kudbetttiinn Abiğğ bütünleşiyo :) O yüzden tavsiye etmiyorum. Evde denemeyiniz :Pp

Beyoğlu'nun Arka Sokakları :P

Bu yaz arkadaşlarla, Beyoğlu'nun arka sokaklarından birinde, komple sokağı kaplayan bar tadında bi mekana gittik. (isim vermicem bebeim, reklam olmasınn :P ) İçkiler, şarkılar, ortam süper.. Tabi ben her zaman ki gibi yazın sıcağında Latte içip, "Ulan bi sürü içki çeşiti var, şu salağaa bak kahve içiyo" dedirten bakışları yine üzerimde toplamayı başardım :D "Ya ne biliyosunuzz kardeşim, belki çok içtim, ayılmak için üzerine içiyorum kahveyi!" dediysem de inandıramadım kimseyi..
Gecenin ilerleyen saatlerinde müziğin volüm ayarı ile oynanıp daha bi açıldı, birbirimizle yaptığımız konuşmaları duyamaz olduk. Tam bu sırada kankamın telefonu çaldı, arayan amcasıydı. "Açamam şimdi bu seste telefonu, ne dicem amcamaa??" die yakınırken, bu defa benim telefonum çalmaya başladı. Arayan ise babamdı ki takdir edersiniz bi baba o saatte Beyoğlu'ndaki bi barda kızının olduğunu duyarsa dünyanın neresinde olursa olsun o mekana uçar gelir! :D O nedenle bişeyler bulmamız gerekiyodu... Bizim arkadaşlardan biri, "Şu arkadaki sokağa gidin orada ses olmaz." die o an bize güzel gelen, fakat o sokağa gidince büyük bi aptallık yaptığımızı anlamamıza neden olan o mübarek cümleyi kurdu. Kalktık kankamla bi arka sokağa geçtik, elimizde cep telefonları salına salına yürüyoruz. Kankam bi apartmanı göstererek "Gel şurdaki apartmanın önünde konuşalım." dedi. Tam "Olur" diyecektim ki, pencereden bize bakan, bir kadınla göz göze geldim. O ana kadar bişey yoktu fakat diğer penceredeki 'dönme'yi görünce o apartmanın hangi amaca hizmet ettiğini anlamamız uzun sürmedi. Karşıdan iki erkek geliyodu.. Kankama "Kanka, dönmeliyiz!" dedim ama 'Bara geri dönmeliyiz' anlamında söledim tabi yoksa 'dönme'yi görünce "Dönmeliyiz" demedim yani, yanlış anlaşılmasın ehuehuhe :) Kankamla o kadar korkmuşuz ki ordan nası kaçtık, ne ara tekrar bara döndük hatırlamıyorum bile.. Depar attık resmen :D Işınlanmış gibi olduk bi anda :D
Bara geri döndüğümüzde arkadaşlar korktular. "Nooolduu yaa renginiz bembeyaz olmuuşş??" dediler. Nasııı olmasıınn? Nasııı olmasııınnn :)))

Önemli Not : Beyoğlu'nun arka sokaklarında bi bara gitmişseniz, o arka sokakta kalın. Daha arka sokaklara geçmeyin zira çok uzun kalmanız mümkün olmuyo :) Amacı farklı olanları bilemem tabi :Pp He bi de erkekler o arka sokağın adresini istemesin sakınnn, söleemmmeemm :Pp

KaRiKaTüRSeL GiRiŞ :)

Sonunda döndüm buralaraa :) O kadar kişinin -izleyicilerin- içinde yokluğumu fark eden sadece 2 kişiye teşekkürlerimi ve sevgilerimi gönderiyorum. Dieerlerine bişeyy yokkk *hıh* :Pp
Her zamanki salak saçma anılarımı, başıma gelen hadiseleri anlatmaya başlamadan önce şu karikatürlerlen giriş yapmak daha uygun olacaktır die düşündüm efendim, buyrun burdan yakın :Pp










Güldüm ben :)) O zaman kaldığımız yerden devam edebilirizz ;)

Bi PoLLyaNNa Klasiğii


Bugünlerde PoLLyaNNa tadındayım.. Gereksiz bi salaklık mevcut bünyede.. Hadi bakalımm hayırlısı :p :)
Önemsiz Not : Kaç gündür yokum buralarda ama yan tarafa aldığım keyfekeder balık hayvanları en azından ölmemişler. Heh! he! (Bak yine nüksetti Pollyannalık :/ Nerde kaldı benim agressifliiğimm cık cık cıkk! )

İlginç Gerçekler

İlginç fotoğraflardan sonra kaptırayım gitsin diyorum.. Ben seviyorum böle saçma sapan şeyleri. Bi de sizle paylaşınca, önemli bi görevi yerine getiren düşünceli(!) bi insan moduna girip, çok mutlu oluyorum. Bak şimdi değmeyin keyfime.. :)

- Hiçbir kağıdı, boyutu ne olursa olsun, 6 kereden fazla tam ortasından katlayamazsınız! “Katlarım üleynn!” diyosanız buyrun deneyin, olursa bana da haber verin :)
- Gözleriniz açıkken hapşırmanız mümkün değilmiş. Bak bunu da boşuna denemeyin bence :)

- Doğduktan sonra gözlerimizin ölçüsü hemen hiç değişmezken, kulaklarımız ve burnumuz hiç durmadan büyürmüş! (Hiç durmadan mığğ??)
- Her kadın hayatı boyunca ortalama 5 gr ruj yutarmış. Afiyet bal şeker osssun hanımlar :)
- Karıncalar, yere tebeşirle çizdiğiniz bi çizgiyi asla geçmezmiş. Nasıl bi disiplindir bu yahu?
- Bi ahtapot çok acıktığında yiyecek bişey bulamazsa, kendi kolunu yermiş. Oh ne pratik valla, tabi kol çok olunca.. ehue
- Bu iğrenç haberi vermek istemezdim ama her insan hayatı boyunca ortalama 8 (yazıyla:sekiz) tane örümcek yermiş! “Yoo ben yemiyorum, ne münasebet!” dediniz değil mi? Peki, siz uyurken sinsice ağzınıza giren örümcekler için ne söliceksiniz?! Böööörrrrkkkkggg!!
- Bi hamamböceği, kafası olmadan 9 gün yaşayabiliyomuş :s Denemek lazım :Pp
- Kızlar gözlerini erkeklerden iki kere fazla kırpıyorlarmış. Hele heyecanlandılar mı, erkekleri otuza katlıyolarmış. Hehehe kağıdı 6 kereden fazla katlayamayız ama erkekleri 30’a katlarız evvel Allah :P
- Yine kadın ve erkek arasında güzel(!) farklardan biri; bir gün içerisinde, kadınlar ortalama 7000 kelime konuşurken, erkekler sadece 2000 kelime konuşuyolarmış :) bıdı bıdı bıdı…
- Havada uçan bi şampanya tıpasının sizi öldürme ihtimali, zehirli bi örümcek tarafından öldürülme ihtimalinizden daha fazlaymış! Ayrıca, uçaktan korkmanıza da gerek yok; çünkü bi eşeğin sizi teperek öldürme ihtimali, uçak kazasında ölme ihtimalinden daha yüksekmiş!

Bunlara benzer daha bir sürü saçma sapan bilgi edindim ama en güzeli tadında bırakmak.. Kıl, tüy, börtü, böcük hakkında bu kadar bilgi yeter şimdilik.. Örümcekle ilgili haberden sonra mideniz yeterince altüst olmuştur zaten, bi de yılan yuttuğumuzu yazarsam düşüp bayılırsınız maazallaahhh :Pp Şaka şaka yılan yutmuyoruz ama örümcek garanti.. ehueheuheuhe

Çook çookk önemli not : Sayfanın sağ tarafına balık aldım canlarım. Kendi hallerinde dolaşıyolar ama arada bi yem verin yavrulara yazıktır yahu :)

İlginç Fotoğraflar

İnternet sitelerinde -tabiri caizse- fink atarken, bu ilginç fotoğraflara rastladım. Çok hoşuma gidince de hemen paylaşmak istedim sizlerlen. Ne ii biriyim diğğ miiğğ ehueuhe

Buyrun foto.lar;














Eğlendim ben.. :)

Adın Ne?


İnsan hayatında ismin büyük önemi olduğuna inananlardanım ben. Hatta bi bebe yeni doğduğunda “Maşallah adıyla yaşasın…” derler. Ee ya adı çok manidarsa, ne yapsın bu bebe?
Çocuğuna börtü böcük ismi koyan mı istersin, “farklı olsun” çabasıyla saçmalayanlar mı? Hatta bunlar yetmezmiş gibi nüfus memurunun azizliğine uğrayanlar ne yapsın?
Geçen gün hastaneye gittim. Kırk yılda bir giderim ve doktordan “Ee senin bişeyin yok, turp gibisin” sözlerini duyup geri dönerim her seferinde..
Geçen gidişimde sıranın bana gelmesini beklerken, yanıma şişmanca bi teyze oturdu. Bana
- Kızım, benim okumam yazmam yok, şu listede adım var mı? Bakar mısın? diye sordu.
- Tabi teyzecim, adın ne? diye sorusuna soru ile karşılık verdim bende. O da
- Kıyafet, dedi. Bunun üzerine şaşkınca teyzeye bakıp,
- Anlayamadım, ne dedin? diye tekrar sordum, çünkü yanlış duymuş olmak istiyordum ama teyze maalesef tekrar etti.
- Benim adım kıyafet…

Yüzüm nası bi hal aldı bilmiyorum.. Şaşkın ve gülmemek için kendini zor tutan birinin karışımı halindeydim muhtemelen.. Yine de kendimi tutamayıp,

- Teyzecim ailen çok düşünmüş mü bu ismi? diye sordum. Bunun üzerine o da bana isminin hikayesini anlatmaya başladı;

Bi gün Kıyafet teyzenin annesi, yeni gelin ziyaretine gidiyo ve gelinin üzerindeki kıyafeti öylesine beğeniyo ki, hamile olduğundan ‘Eğer kızım olursa adını Kıyafet koyucam.’ diye oracıkta güzel(!) bi karar veriyo.
Bu hikayeyi ağzım açık bi şekilde dinledim. Nası bi mantıktır bu? Madem gelinin kıyafetini beğendin, bari gelinin adını koy çocuğuna diğğ miğğ yaniğğ?

Tabi Pollyanna olarak olaya bir de iyi yönünden bakmak gerekir ki;
En azından Kıyafet teyzenin annesi gelinin donunu falan beğenmemiş yoksa Kıyafet tiyzenin hali nice olurdu! Hey allamm... ehue

Renklerin Dili

Beyaz giymeee tooz oooluurrr, siyah giymeee sözz ooolluurrr
Gel beraber gezeellliimmm, muradımmıızz tezz olurrr…
(Hadi bakam inş..)

Selamlar efenim. Renkler deyince, böle bi türkü ile yazıya giriş yapasım geldi. Umarım güzel sesim(!) ilen sizleri rahatsız etmemişimdir :p Ne kadar doğrudur bilemicem ama bazı uzman abiler/ablalar renklerin insanlar üzerinde etkisi olduğunu savunuyolar. Mesela iş görüşmelerine giderken kahverengiden uzak durarak, mavi tercih edilmesi gerektiğini sölüyolar. “Hadi ya o zaman atayım ben kahverengileri” diye düşünenler için, belirtmek gerekir ki, bu renk giysiler insanlarla çabuk iletişim kurmak ve onları konuşturmak için birebirmiş. Mavi giyinip işe alınan ama siyah giyip “Yok arkadaşım siyah giymişsin, bizim buralarda söz olur.” diyen bi işverenle karşılaşan görmedim ben ama uzmanlar dediyse ee vardır bi bildikleri. Bu uzmanları dinleyen, ne derlerse hemen yapan bazı insanlar var pek tabi. Örneğin;
Batıda büyük oteller, aşçılarının yaratıcığını arttırmak için genellikle mutfaklarını yeşile boyuyolarmış. İngiltere’deki birçok mağaza tezgahları için pembe renkli kıyafetleri tercih ediyomuş. Çünkü araştırmalar, pembenin güven verdiğini ve ödeme yapan insanların kendilerini daha rahat hissettiklerini ortaya koymakta imiş. Amerika’da intihar oranlarını azaltmak için köprü korkulukları maviye boyanıyormuş zira mavi insanları sakinleştiren bi renkmiş. Yine bi okulda, okulun duvarları mavi renge boyandığında çocukların yaramazlıklarının azaldığı tespit edilmiş. {öğretmen arkadaşlara duyurulur. :)} Bununla birlikte kırmızının en önemli özelliklerinden biri ise; iştah açması. Hatta rengin bu etkisini bilen bazı gıda firmaları, fark ettiyseniz logolarının çoğunda bu renge ağırlık veriyo. Hamburger, pizza, ekmek arası bişeyler yemeğe girdiğiniz yerlere dikkat ederseniz, her bi yer kırmızı niyeyse? (-Biraz önce söledik ya neden olduunu! –Pardon ya unutmuşum, hem ne barıyon! –Baarmıyom lan, bırak beni de yazıya dön artık! –Tamam dönüyorum ama senle soora görüşücez iç ses Polly!)
He bi de benim pek de sevmediğim, daha doğrusu pek kullanmadığım renklerden biri turuncu. Bu renk bulunduğu grubu sayıca daha çok gösterirmiş. Sanırım bu renk, sahada takımların işine daha çok yarayacaktır :)
Açıkçası benim en sevdiğim ve en çok kullandığım renk, siyah! Hiç şaşmam kendisinden ve severim keratayı! :) Bazıları karamsarlığın rengi falan dese de, zamanında Einstein, konsantrasyon için gün ışığı almayan, siyah perdeli bi odaya girer düşünürmüş. Ee sonuçları ortada zaten :)

Öfkeden kıpkırmızı kesilmediğiniz, bi olay karşısında mosmor olmadığınız, dünyanızın kararmadığı, tozpembe hayalleriniz olduğu renkli bi hayat yaşamanızı diler, yazıma renk testi ile son veririm. (Saygılarımla, arz ederim gibi oldu ama idare edin artık)


Ödüllendiiimm :)


İkinci ödülümü sevgili kelebekmisali arkadaşımdan almanın mutluluğunu yaşıyorum efenim ve kendisine çok teşekkür ediyorum :) Tabi "Ödül aldım hedere hödörö!" sevincini yaşayıp, ağzı kulaklarına varmaktan başka bişeyler daha yapmam gerekiyomuş ki, onlar da şunlar imiş;


1. Ödülün logosunu bloguna eklemek.
2. Ödülü aldığın kişinin linkini, ödülle ilgili yazına yazmak.
3. Sevdiğin 7 şeyi listelemek.
4. Sevdiğin 7 blogu listelemek.
5. Ödülü göndereceğin bloglara mesaj bırakmak.
Sevdiğim 7 şey;
1- Yan flüt çalmak,
2- Müzik dinlemek,
3- Kitap okumak - Yazı yazmak,
4- Arkadaşlarımla sohbet etmek, onlarla vakit geçirmek,
5- Konsere gitmek,
6- Film izlemek,
7- Lunaparka gitmek :)
Sevdiğim Bloglar;

Bana Uyku Şeklini Söle, Sana Nasıl Bi İnsan Olduğunu Söliim


Ne zaman bizim kızlarla toplanıp, gece içimizden birinin evinde kalsak, birinden bi fikir çıkar ‘sabaha kadar oturalım’ diye ve mutlaka bu fikri bozan ben olurum :) çünkü bebeler gibi hemen uykum gelir benim :) ve geçen gün öğrendim ki, uyku ruhumuzun aynasıymış. “Ne diyon sen allaaşkına kuzum?” diye soracaklar için biraz daha açıklayıcı olayım; bi insanın uyurken aldığı pozisyon, kişiliği ile ilgili bazı gerçekleri açıklıyormuş.. Önce buna “hadi leyynn!” dedim sonra da ergenlik dönemimde, uyurken aldığım ‘deli’ gibi şekilleri, sabah uyandığımda kendimi kah yerde kah yatağın altında bulduğumu hatırlayınca, ‘deli’ bi kişiliğim olduğunu kanıtlayan bu gerçeği kabul etmek zorunda kaldım… ve şimdi diğer uyku şekilleriyle ilgili engin bilgimi sizlerlen paylaşmak istiyorum efenim (kendi bilgimmiş gibi söledim ama biraz sonra yazacağım abidik gubidik şekiller, araştırmacı bi abiden/abladan araktır.)

Yüzüstü
Bu uyku şekli şanslı bi insan olduğunuzun en açık kanıtı. (açıklık bunun neresinde annayamadım ama neise :s) Enerji dolusunuz ve karşılaştığınız tersliklere ya da sürprizlere aldırış etmeden yaşamınızı organize etmeyi çok seviyorsunuz.

Sırtüstü

Yaratıcılığınızı kullanabileceğiniz işler tam size göre. En olumsuz özelliğiniz size göre karar verememe sorununuz.

Tam cenin
Bu şekilde uyuyan kişiler, kendini güvende hissetmemekle birlikte çok hassas yapıdadırlar. Yaşanan bi ayrılıktan sonra kendilerini toparlamaları uzun sürer. Bir kere sempatilerini kazandınız mı, hem işte hem de aşkta sizi yüzüstü bırakmazlar.

Yarı cenin
Bu şekilde uyuyan kişiler açık sözlü ve arkadaş canlısı bi kişiliğe sahiptirler. Bu pozisyonda uyuyan kadınların çoğu hayat görüşü olarak şunu savunur : “Hayat yüzüne hep gülümserse bi süre sonra sıkılırsın, kimi zaman heyecanlı ve riskli anlar da olmalı.”

Çapraz
Özgür iradeleriyle karar vermeyi severler, bi kişiye bağımlı olmak onlara göre değildir. Sorunlarını insanlarla paylaşmak yerine tek başlarına sorunlarını çözümlemeyi tercih ederler.

Flamingo
Bu şekilde uyuyanlar, kendilerini koruma altına alan, dış dünyaya karşı kendi etrafına sürekli bir kalkan geren yapıdadır. Her düşündüklerini hemen dile getirmeseler de, zamanı geldiğinde en doğru sözler yine onların ağzından süzülür. Arkadaş canlısı ve sosyal yapılarıyla dikkat çekerler. Maceraperest ruhlarını, bazen tehlikeleri önceden sezebilme özellikleriyle dizginledikleri görülür.


Bunları ben uydurmadım pek tabi, araştırmacı doktorun biri sölemiş. Başka bi işi yokmuş galiba. Benim, uyurken kolumu bacağımı nereye attığımla, bi gece flamingo olup bi gece baykuş gibi durmamla bu kadar şeyi nası da bulup çıkarmış bilemicem. Ben kendisinin yalancısıyım. Neise bak uykudan bahsedince uykum geldii *esneerr*
Haydin iyi geceler! Kolu bacaaa koyduğunuz yere dikkat edin, zira biri gelip bu açıklamalara bakarak kişiliğinizi hemencik çözebilir, her şey ortaya çıkabilir, kim olduğunuz anlaşılabilir, taş düşebilir, ayı çıkabilir :Pp
Dipteki Atmasyon Not : Yazının başındaki resim ( bakınız: yazının başı) bizzat benim uyukenki resmim olmaktadır. Siz de rahat ve güzel bi uyku çekmek istiyosanız bu şekli şiddetle tavsiye ediyorum, bi yerinizi sakatlarsanız mesuliyet kabul etmiyorum ehueheu

Bir Yaz Günü Gizlice, Dövme Yaptırdım Sessizce..

Yaz gelince, nedense herkesi bi tattoo çılgınlığı alıp gidiyo. Bi yaz bu çılgınca davranışa ben de uydum. (ne yazık ki..)

Gittiğimiz tatil yerinde, arkadaşımla birlikte geçici dövme (afili adıyla tattoo) yaptırmaya karar verip, başladık dövme yapan yerleri araştırmaya. Fakat daha ilk gördüğümüz yerde dövme yapan iki yakışıklı, “başka yerleri araştırmamız” fikrini bize çoktan unutturmuştu neyse hemen olaya girip, dövmeleri seçtik falan. Ben üzerinde sonsuzluk işareti (lemniskat eğrisi) olan bi yılan figüründe karar kıldım. Rakçıyız ya güya hey aallaam :/ sonra çocuk, şekli koluma işlemeye başladı itina ilen. Bu sırada biz baya bi muhabbet ettik tabi dövme bitene kadar. Arkadaşım da diğer çocukla muhabbet + dövme olayına katıldı. En sonunda dövmem bitti, parasını verdim ve oradan istemeden de olsa ayrıldık. Önce yolumuzun üzerinde başka dövmecilerin daha ucuz olduğunu görüp sinirlendim, sonra da kolumdaki dövmeyi aynada görünce bildiğim bütün küfürleri dövme yapan arkadaşa gönderdim :@ Çünkü kolumdaki ne idüğü belirsiz şekil, yılan dışında her şeye benziyodu. :/ Hatta çoğu kişi “O ne ya çubuk makarna mı yaptırdın koluna?” (hee makarna manyaayım ya ben :@) ya da “Solucan mı lan o?!” (evet birader en yassı olanından hem de :@) gibi sorularla bana geldiler ve parantez içindeki cevapları alıp, utanmadan gülüp gittiler. Normalde 1-2 haftada silinen dövmeyi 2 günde gerek koluma kese yaparak gerek denizde 24 saat geçirerek anca yok edebildim.. ve o dövme, kalıcı olmadığı için Pollyanna salaklığında “En azından kalıcı deildii hehehe” cümlesini kurup saf bünyeme saflık ve mutluluk kattım.
İşte bu da benim ilk ve son dövme maceram olarak, bu bilogun en temiz sayfasında kendisine yer buldu böylece.. :)

Telefon Sapıığğ

Sevgili HaYaL MeYaL’in telefon sapıklığı üzerine yazdığı yazı beni çook uzaklara götürdü. Sonra geri geldim tabi ve gelip yorgun argın bu yazıyı yazıyorum…

Bi aralar benim de bi telefon sapığım vardı. Olay şöle başladı. Bi gün ev telefonu çaldı, açtım, ses yok.. Bi kaç defa daha tekrarlanınca baktım konuşmayacak ve dedim ki “Madem konuşmayacaksın o zaman ben anlatayım…” Başladım o gün yaşadıklarımı anlatmaya. İşte “Bugün okula gittim, vıttırıyı gördüm, zıttırıya şöle dedim, böle dedim falan fıstık.” Anlattım anlattım. En sonunda da “Bitti bu kadar” dedim. Karşı taraftan şöle bi tepki geldi: “Sapık!” ve telefonu yüzüme kapattı. Aa manyağa bak be, hem kendi sapıklık yapmak için arıyo, hem de bana sapık diyo! Madem sapıktım, diğer günler niye aradın o zaman beni? Sapık mı seviyodun yani?? Neyse işte bu beni aramaya devam etti, ben de hep anlattım ona otu b*ku. Günlük rapor verdim :) Artık “Bugünlük bu kadar” dediğimde kendiliğinden kapatıyodu telefonu :) Tabi o evden taşınıp telefonu kapattırınca benim ‘monolog keyfim’ de bölece son buldu… :(

He bi de benim bi sıra arkadaşım vardı. Bi gün bi amcayı arayıp “Bi çekiliş yaptık ve size soba çıktı.” demiş, adam da anlamış bu salağın onu kandırdığını ve “Soba istemem ama bizde soba borusu var, onu veriyim ben sana” demiş. Ehuhueheu amca ondan sapık çıkmış yani :)

Hey alaam yarebbim gece gece manyak gibi güldüm şimdi burda :) neise işte “Bugünlük bu kadar” kapatabilirsiniz biloğu :) ama yarın yine açın, telefon sapığğnız olurum yoğsa :Pp

Çinli Bilgenin Erkeklere 5 Öğüdü :)


Ahahaa kim laağn bu bilge?! Allah sonunu hayır etsin valla. Gittiği yol yol diil :)
Eğer 5. maddenin getirceği sonuç yiyosa bebeim, bu öğütleri kullanabilirsin, hiç çekinme eheue

Duvar yazısı -hatta- şiiri


Aa ayıp ettin koçum, en heycanlı yerinde kesilir mi bu şiir?? Apartman uzuuun, kaptır gitsin bence. Hem eMeSeN adresini de vermemişsin, nerden bulcaz şindik biz seni? Nası okuyacaz o şiiri? Hey allam yarebbim.. İnsanın içinde edebiyat aşkı, şiir sevgisi olmaya görsün kağıtlara, kitaplara, emesenlere sığamıyo, böle apartmanın taa bilmem kaçıncı katına çıkıp yazıyo işte.. Takdir ettim, sakın söleme annesi ağladığını kimseciklere, hatta hiçbi şey söleme mümkünse…

Zamanında bizim evin karşısındaki duvara bi çocuk “Bitanem Polly” tarzında bi yazı yazmıştı benim için, onu hatırlattı bana bu duvar yazısı.. Bi duygulandım, bi ağladım, bi sümkürdüm, kustum oraya, akşam yemeğinde yediğim patateslerle “Asıl sen benim bitanemsin kudbettincaann” yazdım karşılık olarak. Bu iğrençliğimin karşısında çocuk ne hissetti bilemicem tabi..

Hani komik olan duvar yazılarını severim de bölesi hiç çekilmiyo be abicim :/ Yapmayın.
Not : Yazımın devamı MSN'de :Pp

Ünlülerlen Tanışmalar

İnsanlar neden ünlü birini görünce çok sevinip, el sallama, öpücük atma, imza alma ve hatta düşüp bayılma gibi aptalca girişimlere girişir hiç anlamış diilim :s Taa uzaklardan “Meraabaaaaa!” diye koşa koşa ‘ünlü’nün yanına gelir. “Acaba ‘ünlü’ de beni gördü mü kiğğ?” diye düşünür, görmediyse illa kendini göstermek ister. Ulan görse nolur sanki, seni de mi ünlü yapıcak kırom benim :)

Bi gün, benim gibi 2 salak arkadaşımla Taksimdeki Atlas Pasajından çıkıyoduk, ortadaki arkadaşım
- AaAa! Ünlü!! diye bağırdı ya da hönkürdü de diyebiliriz :D Takdir edersiniz ki pasajda olduğumuz için ses yankılandı, Taksimin tüm sokaklarına yayıldı, herkes mübarek haberi duymuş oldu :p Böle bi durumda ne yaparsınız? Yanınızdaki arkadaşınızı hafifçe dürterek ‘Olm ne baarıyon len’ diye uyarırsınız di mi? Biz ne yaptık peki? Arkadaşımızın o tepkisine karşılık olarak, aynı tonda
-Haniii?? Nerdeee?? diye baardık :D Kafalarımız 90 derece dönmüş durumda, sanki resmi geçitte devlet büyüklerini selamlayan askerler gibi ‘ünlü kişi’nin önünden geçtik. :) Şu anda adını bile hatırlayamadığım (demek ki o kadar da ünlü diiilmiş) o zamanların ‘ünlü kişi’sinin suratındaki şu ifade gözlerden kaçmıyodu; ‘Ulan inşallah bu salaklar yanıma gelmezler, şurdan sıvışsam mı ki’ Hatta zavallı çocuğun karşısında bi de bi kız vardı. Kıza karşı nası utandı, nası sıkıldı anlatamam :) Ortadaki, ilk baaaran arkadaş “Hadi yanına gidip imza alalım” falan dediyse de “Yok ya boşver” diyerek olay mahallinden onu uzaklaştırdık.. :) İşte bu olay da ^kıro bi anı^ olarak hafızalarda ve bu blogta kendisine yer buldu bölece.. :)

Doğum günü Şeysi


Türkiye saati itibariyle 16 Hazirana girmiş bulunmaktayız. “Ee ne var bunda yavrum? Her zaman olan bişey bu, bi gün biter ve yeni bi gün başlar” diye bi felsefe yapma lütfen bana bebeim çünkü bugün herhangi bi gün diil. Bugün bizzat benim doğum günüm olma şerefine nail olmuş bi tarih. Ehuehuehe ne mütevazııyım leyynn :D Hayır benim gibisi sittin senede bi gelir dünyaya, o yüzden diyorum. İyi ki de öle olur yoksa ben gibi bünyeler olsa her tarafta, çekilmezdi bu hayat..
“Hedere hödöröö bugün doğum günüm, çooaağğkk mutluyum” gibi sevinç çığlıkları atıp, ortalıkta doğum günü çocuğu olarak fink atacak yaşı an itibariyle geçmiş bulunuyorum sanırım :/ Gerçi daha önce de bi yazımda bahsettiğim gibi beni görenler hep 17 yaşında sanıyo. Ee o zaman bugün 18 yaşıma girmiş oluyorum :P Ammaaaannn bea yaş kompleksine girecek yaşa da gelmedim daha, ortada bi yerdeyim uzun lafın kısası..

Çoğu kişi yazıyo ya doğum gününü bloguna, “Benim neyim eksik lan” dedim ve b*k varmış gibi bende yazdım. Pişman diliiim, yine olsa yine yaparım :Pp



Şaşkınlık içeren not : Beni izleyenler bi günde birden artış gösterdi :s Daha önce hiç böle olmamıştı. Her genç kızın başına gelir mi yoksa :p Abi bi yerde meşhur oldum da bana mı sölemiyosunuz?? Nedir gerçekler söleyiinn noluuuuaaarrr

Fotoğraf Zayiatı :@

Biraz önce fotoğraf makinesindeki fotoğrafları bilgisayara aktardım. Geçen Dolmabahçeye gitmiştik, ordaki fotoğrafları içeren bi foto. silsilesi dizildi bilgisayarımın ekranına. Hepsine tek tek bakarken, bi tanesini çok beğendim. Acayip güzel çıkmışım, daha doğrusu her zamanki halim gibi çıkmışım *mütevaziolamayaninsanmüspettesismileyi* Arkamda da barok ve rokoko tarzının en güzel örneklerinden (kpss bilgilerime dayanarak sölüyorum bebeim) Dolmabahçe Sarayı bütün ihtişamıyla duruyo. Çok güzel bi ambiyans falan.. Fakat resmin ayrıntısına indiğimde bu ambiyansın içine eden (hatta bizzat ta ortasına s*çan) bi amca ile tiyze olduğunu gördüm. Yan yana oturmuşlar, belli ki gezip dolaşmaktan yorulmuşlar. Buraya kadar her şey normal; fakat amca ayakkabısını çıkarmış ve ayaklarını ovuyo!
Pardon ama amcanın o görüntüsü karşısında ne benim güzelliğim ne Dolmabahçenin ihtişamı, baroku, rokokosu ne de o ambiyansın mükemmelliği, hiçbi şeyin ayakta kalabileceğini, tutunabileceğini sanmıyorum.. Evrendeki her şey anlamını yitiriverir bi anda…:/
O yüzden siz siz olun fotoğraf çektirirken; arkanızda ayağını ovan, burnunu karıştıran ve buna benzer bilumum aktiviteyi gerçekleştiren pis amcalar/tiyzeler var mı diye bakmayı unutmayın zira çok güzel fotoğrafları katleden bu insanlar aramızda dolaşmakta.
Benden uyarması efenim yoksa sonra fotoğrafı neresinden kırpayım diye çok düşünürsünüz, en sonunda amcayı ayaklarından başlamak suretiyle parça pinçik edene kadar fotoğrafı deli gibi kesmeniz gerekir, tecrübeyle sabittir, ben yorulmayın diye sölüyorum :)

Haberin Yok, Ölüyorum.....

Bi gün staja gittiğim 6 yaş gruplarından birinde öğretmen ve öğrenci arasında şöle bi konuşma cereyan etmişti;

- Örrttmenim Allah benim cezamı verdi!
- Onu da nerden çıkardın Kudbettinciim?
- Çok yaramazım ya, evde sandalyeden düştüm. Allah cezamı verdi yani..

Galiba benim de dün gece Allah cezamı verdi :/
Yatmadan önce (gece 2 civarı) hem yüzümdeki makyaj çıksın, hem de cilt kirden, tozdan arınsın manasında banyoya gidip, yeni aldığım sabunu uyguladım. Salak gibi hafiften gözlerimin üzerine de sürdüm. O an gözüme kaçtı ve ööle bi yandı ki gözüm, bildiğim hiçbi acıya benzemiyodu :/ Resmen gözüme iğneler batıyomuş gibiydi. O an aynadaki suretimle göz göze geldiğimde gözlerimin beyazı, kan kırmızıydı.. Gözlerim kanıyo sandım! Aklımdan birazdan kör olacağım fikri geçti. “Ulan dedim kör oluyorum!” Taa eski Türk filmlerine kadar gittim geldim. Hayatım gözlerimin önünden bi film şeridi gibi geçti ki o sıra gözlerim kanlı olduğu için kırmızıydı bu film :p Öle sıktım kendimi, ölesine korktum ki (canım çok tatlıdır ayıptır söölemesii) önce kulaklarım tıkandı. “Heh bi de sağır oldum, tamamdır” diye geçirdim içimden. Sonra elim ayağım titremeye başladı. En sonunda gidip su içip kendime gelmeyi düşündüm ve mutfağa gittim. Fakat mutfağın lambasına bastığım sırada bi uykum geldi, bi uykum geldi anlatamam.. Gözüm de kararmaya başlamıştı zaten… Sonra “PATT!” diye bi ses duydum, gerisini hatırlamıyorum… Gözümü açtığımda yerde yatıyodum. Ne kadar yattım bilmiyorum… Neden sonra kendime geldim, bi an bilincim açıldı ve ilk zeka belirtimi göstererek “Bayılmışım…” diyebildim kendime. İlk kez olduğu için şaşkındım tabi.. Sonra evdekileri uyandırdım, beni o halde görünce hayalet görmüşe döndüler. Rengim yoktu zaten. Resmen ölüp dirilmiş gibiydim… Öteki tarafta bi tur atıp geldim anlayacağınız...
Yalnız çok merak ediyorum, yeryüzünde gözüne sabun köpüğü kaçıp, bundan korkup bayılan benim gibi bi salak daha var mıdır acaba? :D Umarım yoktur zira türümün son örneği olmak isterim :)


Gereksiz Not : Feyzbokundaki durumuna otu boku yazan tipler gibi “Haberin yok, ölüyorum…..” yazdım bi kaç saat önce. Herkes “Nooluuyoo, nooldduuu?” diye sormuş, merak etmiş. Pehhh ölmüşüm ulan haberin yok işte, daha nolsun…. Du ben bi yüzümü yıkayayım yine o sabunla :Pp

Dünyadaki Bazı İlginç Kanunlar :)

Dünyanın herhangi bi yerine gittiğinizde başınıza aşşadakilerden biri gelirse Polly dediydi dersiniz :)
O kadar uzakta bile beni düşünmeniz, beni çok duygulandırdı valla. Ühü ühühhü saoolunuzz varolunuzz.. Öhööm cıvıttım yine evet, konuya geçiyorum;

*Singapur’da sakız satılmaz. Sokağa 3 kez çöp attığınız tespit edilirse üzerinize, ‘ben ortalığı pisleten birisiyim’ yazılı bi önlükle pazar günü sokakları temizlemek zorundasınız. Bu görüntü televizyonlarda da yayınlanacaktır. (Abbbooovv)
*
Avustralya’da çocuklar sigara satın alamaz ancak içebilir. Pazar günü patikada sağ elinin üzerinde amuda kalkarak yürümek ve pembe pantolon giymek yasaktır. (Kim böle dolaşır ki zaten :s )

Amerika’daki bazı eyaletlerde;
*Arkansas’ta kocanın karısını ayda bi dövmesi normal; fakat birden fazla dövmesi yasaktır.
*New Orlwans’ta biri ısırıldığında, ısıran takma dişliyse ağır cezaya çarptırılır.
*Michigan’da kadının saçı kanunen kocasına aittir. (Napıcaksa artık o saçı :s )
*Port Huron’da ambulansların hız limiti 35 km/saattir. (İçindeki yaralıyı yürüyerek götürsünler daha iyi be)
*
Missouri’de çocukların normal silah alması mümkünken çatpat tabanca alması yasaktır.
*New York’ta erkeğin kadına arkasından durup bakması yasaktır. (Bu güzelmiş işte :P )
*Ohio’da birine yılan atmak yasaktır. (O zaman fare, böcük falan atılabilir yane ehue )
*Washington’da toplu taşıma araçlarına en fazla yedi kişi binebilir. (Bize uymaz, biz illa balık istifi modunda gidicez yoksa rahat edemeyiz..:/ )
*
Pennsylvania’da buzdolabının kapısı açıkken önünde uyumak yasaktır. (Kapalıyken uyuyabiliriz o zaman, oh çok ii oldu bunu bilmem)

Durun durun şimdi bunları okuyup şehir dışına çıkmaktan vazgeçmeyin hemen :)
Bu kanunların büyük bi kısmı uygulamada diilmiş; gel gör ki hala kanunlarda yer almakta imiş.. Pollyden sölemesi ama “Yok ben yılanımı atarım, pembe pantolumu giyerim, üzerine bi de buzdolabının kapısı açıkken önünde uyuyup amuda kalkarım” diyosanız orasını bilemicem efenim, böle bi cevaba kolay gelsin derim ben ancak :)

Küçüktüm, Ufacıktım Biraz da Yaramazcıktım :) - Part 3

Bi kere yazıyı okumaya başlamadan söliim, bu partın diğer 2 parttan farkı; yaptığım bi yaramazlığı diil, yaşamış olduğum bi dumur anını içeriyo olmasıdır. [“Bize ne ulan, diğer 2 partı okumadık zati, ne içeriyosa içeriyo, laf salatası yapma da ne anlatıcaksan anlat” diyosanız sorun yok tabi :) ] Neysem olaya geçiyorum [e bi zahmet pollycan]

6 yaşlarında iken anneme bi kaset götürüp (o zamanlar sidi, empiüç falan yok tabi)

- Anne bu ablanın kasetini koyar mısın, dinlemek istiyorum.

demişim. Annem kaseti koyduğunda, ben sesi duyar duymaz kafa tutmuşum anneme

- Anne bu abi sesi! Ben senden bu ablanın kasetini istemiştim! diye elimde bülent ersoyun kasetini sallıyomuşum. :)
Annem de zavallım “Kem.. Küm..” dışında bi açıklama getirememiş olaya. İyi ki de gerçekleri söleyip bi açıklama getirememiş, düşünsenize

- Kızım aslında o abi ama artık abla falan dese 6 yaşında yaşayacağım bunalımı düşünemiyorum :) Yıllarca buna kafa patlatıp bülent ersoyun peşine düşerdim herhalde. :Pp Gerçi okumaya başladığım yıllarda ‘Ulan bu kadının adı neden Bülent ki?’ diye düşünüp, nüfus memurunun bi hatası olduğuna kanaat getirip olayı kafamda örtbas ettiğim bi dönem de oldu tabi :) Gerçeği öğrendiğimde de ne yalan söliiim birazcık dumur olmuştum tabi ama bunu 6 yaşımda öğrenmemiş olmanın sevincini yaşarım hala :p :)


Not : Yazının başında çemkirdin, diğer 2 partı okumadım dedin, kırıldım, üzüldüm izleyici :( Onlar benim en güzel çocukluk anılarımdı, yaptığım salaklıkların başlangıç yıllarıydı… Onları da okusaydın be izleyici... Şu an acıların çocuğu yaptın beni… Kaşlarım birleşti, omuzlarım yerçekimine yenik düştü, nereye baksam acı fışkırıyo izleyici…
Bu kadar rol kestim, aç oku be hacı :) haaydin üşenmee ;)

Bir Salakın Ergenlik Dönemi Gerçeği

Ergenlik dönemi; insanın kişiliğini bi yerlere koyma çabası içine girdiği, bi sanatçıyı taklit etme, çok beğenme ve hatta şapşalcasına ona aşık olma ile vuku bulan, salak saçma olaylar silsilesini bünyesinde bulunduran bi zaman dilimidir.

Şimdilerde rak müzik dinleyen ve başka müzik türlerine yüz vermeyen ben, o dönem tam anlamıyla bi DOĞUŞ hayranı idim :/ Şimdiki halime bakınca, o dönemlerdeki insanın ben olduğuna inanamıyorum. Öylesine hayrandım ki; odamın tüm duvarları doğuşun resimleri, posterleri ile kaplıydı. (Duvar gözükmüyodu hatta, boş bi yer yoktu o derece yani) Tüm albümlerini alır, kıliplerindeki tüm hareketleri ezberler, tüm röportajlarını toplardım. Allaam yaa manyaktım resmen :/ O yıllarımı hafızamdan silip, resetlemişken geçen gün geçmişin acı gerçeğini tokat gibi yüzüme çarpan ve şu satırların yazılı olduğu bi kağıt düştü bi kitabımın içinden [ilk harflere baksana :)] :

Doğacak güneş yalnız bize
O mutlu günler gelecek
Gözlerimizin içi gülecek
Umutlar, sevinçler hep bir ağızdan
Şarkılar söyleyecek…

Şiiri okuyunca şöle tamamlayasım ve kendime şunu haykırasım geldi :
Baban da mı şairdi ulan eşşooğğlu eşşeekk!
Bu zamana kadar hiçbi sevgilime şiir yazmamış olan romantizm özürlü insan ben, adama bi de akrostiş yapmışım iyi mi?!?
Hadi bu neyse… Peki arkadaşımın eskilerden kalma anket defterindeki :

“En büyük hayaliniz nedir?” sorusuna verdiğim
“Doğuşlan evlenmek ihihi” cevabına ne demeli?! Hay allaaam yarebbimm hayale bak…

Zaten ne kadar b*ktan olayım varsa ergenlik dönemime denk gelir. O dönemde insanın içine bişey mi kaçıyo nedir annamadım gitti :s



Dipten gelen not : Yazının amacı Doğuşa kötü laf sölemek ya da hayranlarını rencide etmek diiildir. Kendisi şüphesiz sevilesi bi insandır. (Yine de bundan şüphe duyanlar olabilir.) Zaten eskiden hayran olduğum adama laf söletmemm üüleeyynn :Pp Tamam camdan atıyorum kendimi, tutmayın lütfeenn :P

Annemin Hadiseleri Devam Ediyoorr :)

Dün yazdığım yazıya aldığım yorumları annemle paylaştım. Televizyonda 1-2 saniye gözüküp ünlü olduğunu sananlar gibi bi sevince kapıldı ve:

- Tanıdıklar da yorum yapmış mı?? diye sordu. Sanki bütün akrabalar, eş, dost oturmuş benim blogu takip ediyomuş gibi :) –ki tanıdıklarımdan bi iki kişi dışında kimse bilmiyo zaten blog yazığımı- Sonra da sahnedeki şarkıcıya, peçeteye istek şarkısını yazıp verenler gibi bi istekte bulundu :
- Yine beni yaaaaazz, diyerekten.
Bazen annemle rolleri değiştirdiğimiz olur. O çocuk olur, ben anne. Yine böle bi durumla karşı karşıya geldiğimiz için ağlamasın diye:
- Tamam yavrum yaziiciiim. Hatta bi de akşam sana şeker-sakız-çikileta üçgeni oluşturuciiim, dedim. Sevinçlere gark oldu tabi :)

Annem tam bi “Anlatım Bozukluğu” ve “Yazım Yanlışları” ustasıdır. Ustasıdır derken, bu konularda hata yapmaz anlamında sölemiyorum, bizzat hatanın anasıdır :) Hatta bazen ona derim ki:
- Anne ya sen ÖSYM ile bi görüşsene, Türkçe sorularını hazırlarken senin yaptığın anlatım bozukluklarından yararlansınlar… :)

Bi gün dışarıdaydım, telefonuma annemden bi mesaj geldi:
“Kızım eve gelirken yuHka al” diye. “Ulan dedim yuHka ne ola ki? Yeni bişey mi çıktı acaba ben bilmiyorum :s” (Her zamanki gibi olaya iyi niyetle yaklaşıyorum, annemin huyunu bilmiyomuşum gibi) Ben de gittim, yuHkaya en yakın bulduğum şey olan “yufka” aldım. Eve gidince annemle aramızda şu konuşma geçti:

- Buyur annecim. YuHH!!ka
- Saol yavrum da yuhhkayı neden böle vurguladın?
- Anne yufka nasıl yazılır?
- Y-U-H-K-A şeklinde..
- Harbiden Yuh! Annecim ya!.. Yufka doorusu…
- Aaa öle mii?
- ÖSYM konusunda ısrarlıyım annecim..

Konuşmalarımızın çoğu bu şekilde uzaarrr giderrr :) Ha bi de kendisi akrostiş sanatının ustasıdır ki o konuya hiiiç girmicem :) Düşünüyorum da hayatımda tanıdığım en mükemmel kadın kesinlikle annem. Bi yorumumda da dediğim gibi espri yapmıyo, bizzat esprinin kendisi oluyo :) İşte benim annem, canım annem.. Seviyorum seni civcikkim :)

Annem HADİSE Yarattı :)

Biraz önce annemle telefonda konuştuk (kendisi şehirdışında), biraz muhabbetten sonra söz dün akşamdan açıldı:

Annem : Dün akşam Hadise nasıldıı ama finale kaldık! (coşkulu)
Ben : Hımm evet..
Annem : Hem de ingilizce sölemediği haldee (coşkusu devam etmekte)
Ben : .... (bi sessizlik anından sonra) nası yani?!?!
Annem : Türkçe sölediği halde yani .
Ben : O şarkının Türkçesi de mi var? (Olaya hala iyi niyetli yaklaşıyorum, 'herhalde ben duymadım' diye düşünürken bi sonraki soru bitişim oldu)
Annem : Şarkı Türkçe diil miydi?

Bu sorudan sonra gerisini hatırlamıyorum. Kafamı taşa vurup, hafızamı kaybetmişim :p
Annem aylarca şarkıyı ölesine benimsemiş ki Türkçe olarak algılamış sanırım :D
Sonra benim bişey sölememe fırsat vermeden

Annem : Aa şarkı ingilizceydi zaten diğğ mii? dedi kendisi de koptu ve şu bilimsel açıklamayı getirdi:
- Şarkıda "düm tek tek" diyo ya o yüzden Türkçe dedim ben ona.

Bu açıklama içimi rahatlattı yani anneciimm :D espri yeteneğimi kimden aldığım belli olduu! :D

90'Lar Modası

Geçenlerde müzik kanallarında dolaşırken karşıma 90lı yıllara ait bi klip çıktı. Aman allaam o ne kıyafetler yahu, ağlamak istedim oracıkta. Modanın 90lı yıllar kadar dibe vurduğu, b*kunun çıkartıldığı yıllar oldu mu bilemicem ama o yıllarımın gençlik diil de çocukluk yıllarıma denk gelişinin sevincini yaşadım. Yoksa tam da ergenlik dönemimde o salak saçma kıyafetleri giyerek "Aa herkes bana bakıyo gaallbbaa" şeklindeki ergen benmerkezciliğimin had safhalara çıkması işten bile diildi.

Bi kere düşük bel diye bişey yoktu o zamanlar. Pantolonların bel kısımları, bırak göbek hizzasını kafana yakın bi yerlerde konumlanmaktaydı :) Üzerine dar bişeyler giymen imkansızdı çünkü pot yapıyodu ve dolayısıyla pantolonun içine sokuyodun üzerinden ne sarkıyosa. ki bu da çingene tiyzelerin eteklerini göbek üzerine çekmesi gibi bi hava yaratıyordu ki takdir edersiniz hiç de "kuuull" diildi.

Bi de o dönem, oduncu gömleği diye bişey çıkmıştı ve herkes oduncu oluvermişti bi anda. :s Te allam yarebbim, ne deli bi organizma türüyüz biz. Hele de tayt şeklindeki dar kotların üzerine giyilen vatkalı gömlekler vardı ki kadın cinsini tam bir üçgen vücut görüntüsüne dönüştürüveriyodu...:) Yoksa o dönemde ayna mı yoktu acaba :Pp

Velhasılıkelam efenim o yıllara ait şeyler iyidi, hoştu ama modası pek bi boştu (şiirsel olması açısından öle şeyettim bu kısmı :p ) Bu yazıya resim koymuyorum, gülmek ve hatırlamak isteyenler bakınız: aile albümündeki 90lı yıllar resimleri :)

Bir Kadın İle Erkeğin Sabahı

Kim ne derse desin bi kadınla bi erkeğin sabahı arasında çook büyük farklar var :) Şimdi bunu resimlerle inceleyelim :




Resim 1 : Saat 8 de çalar, kadın uyanır. Erkek uyumaktadır.



Resim 2 : Kadın kalkar, (1.) dişlerini fırçalar, (2.) yüzünü yıkar. Erkek hala uyumaktadır ve hatta kaşınmaktadır :)

Resim 3 : Kadın (3.) tonikle cildini canlandırır, ardından (4.) nemlendiricisini sürer. Erkek uyumaya devam etmektedir :)



Resim 4 : Kadın (5.) yüz kremini ve (6.) güneş koruyucusunu sürer. Erkek uyumaktadır ve yorganla cebelleşmektedir. :)



Resim 5 : Kadın (7.) giyeceği kıyafeti seçer (8.) kıyafetini değiştirir, sonra tekrar seçer ve sonra tekrar değiştirir… Erkek yastığa yorgana sarılmış hala uyumaktadır.



Resim 6 : Kadın (9.) kıyafet değiştimini bitirir ve (10.) makyajına başlar. Erkek uyumaktadır.



Resim 7 : Kadın (11.) yüzüne pudrasını sürdükten sonra (12.) maskarayla kirpikleri hafiften kaldırır :) Erkek kişi hala uyumaktadır ve hatta rüyasında küfür etmektedir belki de :)



Resim 8 : Kadın (13.) eye liner(sürme) dan sonra (14.) allıkla yanakları pembeleştirir. Erkek uyur ve uyur. :)



Resim 9 : Kadın (15.) rujunu sürer ve (16.) saçını toplar. Saat dokuza gelmek üzeredir ki erkek uyanır. :)


Resim 10 : Kadın (17.) çantası, ayakkabıları ve aksesuarlarını da tamamlar. Erkek yüzünü yıkar, dişlerini fırçalar, elbiselerini değiştirir... Saat tam 9 da ikisi de gitmek için hazırdır!! :D
Aslında hazırlanmak bu kadar basittir ama nedense kadınlar illa teferruata girer ve dolayısıyla 1 saat erken kalkmak ya da bi erkeği bekletmek zorunda kalırlar :) Ama kızmayın beyler o kadar çoook işimiz var ki :)

Hayat Sevince Güzel

Bugünlerde sebebini bilmediğim bi şekilde acayip derecede mutlu hissediyorum kendimi :s
Böle sokağa çıkıp gördüğüm herkese selam vermek istiyorum.

- Günaydın bakkal amca!
- Günaydın çiçekçi teyze!
- Günaydın kasap amca!
Ne güzel bi günn. Sarılmak istiyorum hepinize, kucaklamak istiyorum sevgiyle
Sağmak istiyorum inekleri doyasıya
Koşmak istiyorum dağda, kırda, bayırda…
Hatta hemen akabinde bütün mahalle halkını çağırıp (özellikle bakkal amca, çiçekçi teyze, kasap ve berber amca tercihim) bi koreografi ile dans etmek istiyorum hepsiyle.

Ehuehueheue şaka tabiykii :) ama zamanında bu şakayı bi Türk filmi haline getirenler olmuş pek tabi. Bin500 defa yayınlanmış, Ayşeciğin o unutulmaz filmini (adı üzerinde unutulmaz diyorum) hatırlamayan yoktur herhalde ya da izlemeyen. Nasıl da kafaya almıştır milleti, öyle ki mahalle halkı işi gücü bırakıp deli gibin göbek atıp, dans etmektedir :) Hele de kırk yıldır dansçılarmış gibi aynı figürleri yapıyo olmaları da cabası :) Acaba taksim meydanında birden “seveliiiim, seveliiim, seveliiiimm” diye bağırarak “hayat sevince güzel” şarkısını sölemeye başlasam, arkamdaki kalabalık da benimle birlikte dans etmeye başlar mı ki? :D Denemek de yarar var tabi :) Lütfen siz de ordaysanız bana eşlik edin, edin ki akşam haberlerinde deliler grubu olaraktan kendimize yer bulalım :D Haydinnn… “Hayyyat sevince güzelll, sevince tatlı günlerrr(?)… trallalalalalaala” :)

Adamın Biri...

Hani "Adamın biri.." diye başlayan ve sonu salakça biten cümleler vardır ya, mesela "Adamın biri karısının yüzüne bakmamış, doksandokuzuna bakmış" ya da "Adamın biri bol keseden atmış, dar keseden eşek" gibi.. İşte, biz bi gün okulda bu salak muhabbete girdik arkadaşlarla. Herkes aklına gelen "adam"lı cümleleri sölerken, benim aklıma geldi bi tane. Kankamın aklına da aynı cümle gelmiş, ona "Dur dur noolur o cümleyi ben söliiim" dedim. Ve akabinde olay şöle gelişti :

Aishe : Adamın gözü dalmış, burnu yaprak.
Grup : Puhahahahaha
Elf : Adamın birinin gözleri yaşlıymış, kulakları genç.
Grup : Eheueheueheu
:)can : Adamın birinin kafası kızmış, vücudu erkek.
Grup : Ahahahahahaa

Böle maloz maloz gülerken, işte o sırada benim aklıma gelen cümleyi kankamı engelleyerek patlatıverdim

Polly : Adamın biri güneşte düzmüş, dünyada yan.

Bi an sessizlik oldu, hepsi şaşkınca bana bakıyodu, hatta biri "Ne diyo lan bu?!" dedi. Tek gülen ise kankamdı.

Kankam : Puhahahaha o öle diiill. Adamın biri güneşte yanmış, ayda düz.

Tabi herkes doğru cümleyi duyunca başladı benim salaklığıma gülmeye :D ama ama ama mühim olan da böle güldürebilmekti zaten onları, kalıp cümleleri herkes kullanır diğğ mi amaa :)

Dur hatta kullanayım bi kaç tane daha :

*Adamın birinin ayakları kokmuş, elleri linyit.
*Adamın birinin metresi varmış, karısının santimetresi.
*Adamın birinin canı çıkmış, bi daha yerine takamamışlar.
*Adamın birinin canı sıkılmış, gevşetememişler.
*Adamın birinin o lafa karnı tokmuş, gözü aç.
*Adamın birinin saçı kırmış, sakalı çayır.
*Adamın biri düşmüş, karısı gerçek.
*Adamın biri gülmüş, karısı lale.
*Adamın biri yatmış, karısı tekne.
*Adamın biri sinirliymiş, karısı ise kemikli.
*Adamın biri karısına "inek" demiş, birlikte aşağı inmişler.
*Adamın biri aklını kurcalamış, aklı bozulmuş.
*Adamın biri yalana yer yok demiş, yalan da ayakta kalmış.

Tamam sustumm :) börrrggg :)

Pollyanna ve Emo Kid

Şimdi olayın öznelerine göz atmak gerekirse, hepinizin bildiği gibi her olaydan bi mutluluk çıkartan sevgi kelebeğine biz Pollyanna diyoruz. Emo kid ise; Pollyanna' nın tam tersi bi yapıya sahiptir, her şey onu mutsuz edebilir. Birbirine sevgiyle sarılan iki yaşlı ihtiyar bile onu salya sümük ağlatabilir veya bir çocuğun doğması onun darmadağın olmasında bi etkendir. Havada olan azot oksijen oranına dahi takabilecek seviyede olanları vardır, eğer mutlu olmak istiyorsanız uzak durmanız gerekir.

Pollyanna ile Emo kid bigün yolda karşılaşırlar ;

Pollyanna: Selam kardeş, ne güzel saç, nerede yaptırdın?
Emo Kid : Güzel mi? Bu saç güzel mi? Bunun için harcanan zaman içinde dünyada 5 insan sigara yüzünden ölüyor.
Pollyanna : E kafana ediyim o zaman, e şey pardon.. Öyle deme ama, o süre içinde doğan çocukları düşünsene, yeni yeni yumuk yumuk bebekler....
Emo Kid : Evet bu b*ktan dünyaya gelen bebekler.. Hiçbirisi ne kadar kirleneceğini bilmiyor, belki bir çoğu hastalıktan ölecek, küresel ısınmayı görecekler, savaşları görecekler...
Pollyanna : Lütfen böyle düşünme, o bebeklerin içinde belki bu dünyayı kurtaracak kişiler olacak, onların sayesinde dünya mutluluk yuvası olacak.
Emo Kid : Yuva yuva, ne yuvası ya, şu an dünyada yuvası olmayan kaç insan var biliyo musun ?
Pollyanna : (iç ses) La havle... (dış ses) Şurada olan evi görüyor musun, hani bacası tütüyor.
Emo Kid : Evet görüyorum, dünyayı kirleten, geleceğimizi karartan, zehir akıtan bir baca.
Pollyanna : Ha işte o baca sana... töbe tööbe yettin ulan dengesiz, hayatımı mahvettin, git başımdan..
Emo Kid : Kimse beni sevmiyor ühü ühü



Not: Bu yazıyla nette dolaşırken karşılaştım ve Pollyanna gibi bi sevgi pıtırcığını deli eden bişeyler olabiliyormuş diye düşünerek, bi kez daha neden agressif pollyanna olduğumun farkına vardım :) Bu arada Emo kid olan arkadaşlar ve Emoluk yolunda (var mı böle bi yol bilmiyorum ama) ilerleyenler perçeminizi yiiyim küsmeyin, ağlamayın. Seviyorum sizi, öperim.

TaBu Oyunu


Bi aralar feci şekilde takmıştık bu oyuna kafayı. Arkadaşlarla toplanıp toplanıp bu oyunu oynuyoduk. Özellikle de oyunda B.Bee ve Osyy ikilisi varsa, sırf onların diyaloglarına şahit olmak için bile oynanırdı bu oyun. Bi gün yine toplanmışız oynuyoruz, sıra bunlara geldi:


Kelime : Balayı

B.Bee : Annenin kocası (mevzuya derin yerden girecek)
Osyy : Kim o? Amcam mı?
B.Bee : Yuh be annenin kocası kim?
Osyy : Kiiimm??
B.Bee : Baban ulan baban!
Osyy : He doğru. Babamı karıştırma şimdi!
B.Bee : Neyse başka yerden gireyim ben.. Büyük, iri bi hayvan?!
Osyy : Deve, fil, ayı
B.Bee : Heh ayı. Ne yer bu?
Osyy : Yemek.
B.Bee : Ulan ne yemeği sever?
Osyy : Bal
B.Bee : Evet! Birleştir şimdi ikisini.
Osyy : Ballı ayı!
B.Bee : Yuh ayı!
Osyy : Ballı baba!
B.Bee : Pas ulan passs.. Bilemicek bu hayvan!


Nette bu konuyla ilgili araştırma yapınca bunun kadar komik diyaloglara rastladım ve pek tabi sizinle paylaşmaya karar verdim :)



Kelime: Demeç

- Ben şimdi masada oturdum veriyorum
- Nası yaaa ??
- Ya işte masada oturdum fotoğraf çekip yazı yazan tiplere veriyorum.
- Neee???
- Ya alla alla masada oturdum böyle herkese veriyorum!
-....
- Pas be pas! of.. demeçti.


***


Kelime: Repertuar
(Anlatan, şarkı söylemeye meraklı bir hatundur ve kelimeyi görür görmez bu özelliğini iyi bilen hatun arkadaşına dönüp sorar:
- Benim neyim geniş?
- Kalçan!



***



Kelime: Travma
- Hani düşüp kafanı kaldırım taşına vurursun da bi şey geçirirsin?
- Film şeridi?
Grup: Çüşşşşşşşş!



***



Kelime: Diz

- Pantolonu nereye giyeriz?
- Bacağa?
- Hah. Bacaklarımızın ortasında ne vardır?
- Oha!


***


Kelime: Telepati

-Hani ben sana bir şeyi anlatmaya çalışıyorum ama sözle değil beyin dalgalarıyla falan...
-ihihih neydiiii.. teletabi..!
-Tamam tele'si kalsın, kedilerin eline ne denir?
-Buldum telepençe!
-Offf beee bi kere de bil be...



***


Kelime : Mısır

- Keops nerede?
- Etiler!!
- Allah cezanı vermesin!!



***



Kelime: Kafeinsiz Kahve (Son saniyeler)

- Yuhhh be, bunu nasıl anlatacam. pas. (Zaman biter)
- Kelime neydi?
- Kefensiz kahpe...
- Neeee???
- Pardon.. kefensiz kahve...
(Digerleri karta bakar, grup kopar)


Daha da uzayıp gidiyo bu geyikler :)) Ama birebir yaşanınca daha bi komik oluyo, tavsiye ederim efenim :)

Sevgili Günlük

Günlük defteri; hayatın bir döneminde, daha çok kızların merak saldığı ve en az 1 tane yazılmak süretiyle tarihin tozlu raflarına kaldırılmış, o raflardan tekrar indirildiğinde insanın o dönemdeki salaklığını acımasızca yüzüne vuran, bi nevi argüman niteliğindeki objelere denir.

Ben günlük yazmaya 8-9 yaşlarımda başlamışım. O zamandan beri içimde bi yazma isteği tezahür etmekte imiş demek ki.. Her neisee, geçen gün elime tam 8 yaşındayken yazmış olduğum, yırtılası, yok edilesi günlüğüm geçti. Her sayfada, o zamanlardaki zekamdan ve benliğimden, beni şüphe içine düşürecek ifadelerle karşılaştım ama beni en çok kopartan şu satırlar oldu:


"....Biliyor musun günlük, beni kimse sevmiyor. Sadece annem, babam, ananem, babannem, dedem, amcam, dayım, yengem, halam, ebru abla, vıttırı teyze, zıttırı amca...."



Oha lan denyoo daha kim sevicekti seni?!? :)) Koptum ya, bütün herkesi saymışım ve hala yetinmemişim. Sen o zamanlardaki haline şükretsene be kızım!

Esas şimdi biliyor musun blog, beni kimse sevmiyor.. Sadece annem, babam, ananem, babannem, dedem, amcam, dayım, yengem, halam, ebru abla, vıttırı teyze, zıttırı amca.... ehueheuehe


En dipten not: Bi de 1 nisanda günlüğe şaka yapmışım. "günlük" yazısını tersten yazarak "Sevgili külnüg" diye giriş yapmışım :)) Allah beni kahretmesinn emi!

Arkadaşım, yoksa sen arkadaşım olmayabilir misin?


Dün gece feysteki hesabımı dondurdum, emesen deki tüm arkadaşlarımı engelledim, telefonlarımı sessize aldım.. "Ee neydi amacın gülüm?" diye soracak olursan, merak ettim acaba ölsem kalsam beni merak edecek biri olacak mı diye.. Yoksa tam da tahmin ettiğim gibi kimsenin g*tünde bile diil miyim?? Bazen diyorum ki, arkadaşlarıma başka biriymiş gibi mesaj gönderip,






"Merhaba ben Polly'nin bi arkadaşıyım, Polly şu an ölüm döşeğinde ve son bikaç aydır onu hiç arayıp sormadığın için vicdan azabı duymak istersin belki diye rahatsız etmiştim"




şeklinde bi harekete girsem, faydalı olur mu ki? Acaba eskiden de böyle miydi yoksa bi sevgilim var diye onunla ilgilenmekten farkında diil miydim bu durumun? Alla alla noluyo ki annamış diilim :s İşin manyak tarafı ise doum günümde saat on ikiyi bir dakika geçtiğinde telefonum kilitlenir. Deli gibi doum günümü kutlayanlar, "Sen eşsiz bi arkadaşsın, özelsin, tüzelsin, güzelsin.." diye döktürenler.. Ee nerdesiniz abi? 364 gün hatırlama, 365 gün 6 saatin sonunda "Haydin doum günün kutlu ossunnn" de! E yemem ki ben bunu....







He şimdi okudun ya bu yazıyı, gidip bikaç arkadaşını ara, bu ne duyarsızlık yaa kendi hayatını düşünmekten başkalarına zaman ayıramaz olmuşsun peehh! Arkadaş mısın sen bee! Hadi ordan... (Oh be rahatladım :P )