Küçüktüm, Ufacıktım Biraz da Yaramazcıktım :) - Part 2

Aslında küçükken çok da yaramaz bi çocuk değildim, hatta gayet usluymuşum diyebiliriz ama yine de bazı salaklıkların altına imzamı atmışım :) Bisiklet hadisesinden sonra yine o tatta bi olayı paylaşmak isterim. Bi gün komşunun birine misafirliğe gitmiştik. Ben sıkılmış olcam ki evi dolaşmaya başladım. Mimar olma hevesimden değil, her bi şeye merak duyma ve araştırma tutkumdan kaynaklanan bişeydi bu hiç kuşkusuz.. Odalardan birine girdiğimde kocaman bi akvaryumla karşılaştım, içinde rengarenk balıklar.. Belki hayatımda ilk defa o kadar balığı bir arada görüyodum. Akvaryumun yanına gidip hayvancaazları izlerken, akvaryumun altında yemler olduğunu gördüm. Çok iyi niyetliyim ya, “şunlara biraz yem atiim hedere hödörö” dedim. Birazcık döktüm yemden, hepsi çıktı yukarı, iştahla yemeğe başladılar. Tabi o zamanlar balıkların hafızası hakkında hiçbi bilgiye sahip değildim, doyduklarını unutup ne kadar yem verilirse verilsin bitirme hevesinde olduklarını bilmiyodum, tek bildiğim yürüyemedikleri sadece yüzebildikleriydi. “Aa bunlar ne kadar da açlar böölee” diyerekten tüm içtenliğimi de içine katarak bütün yemi akvaryumun içine boca ettim ve görevini yerine getirmiş huzurlu bi insan modunda annemin yanına döndüm. Ertesi gün komşumuz kapıdaydı ve balıkların patlayıp öldüğünden bahsediyordu. Tek şüpheli ise bendim! Kadın yıllar yılı beni ne zaman görse “Sen bizim balıkları öldürmüştün!” der, sanki katilmişim gibi. Bi sonraki karşılaşmamızda teyzeye şu cevabı vermeyi uygun göreceğimi hissediyorum: “Evet aslında seni öldürmeliydim tiiyze, yıllarca bana yaptığın bu dırdırdan kurtulmuş olurdum diğğ mi? Diğğ mii? hehe” Evet evet söliim ben bunu, daha önce niye düşünemedim ki.. :/


Küçüktüm, Ufacıktım Biraz da Yaramazcıktım :) - Part 1


İlkokuldayken beyaz bi bisikletim vardı, gelin gibi süzülürdü yanımda. [aslında bisiklet yanında olmaz altında olur ama şimdi ‘gelin gibi süzülürdü altımda’ deseydim çook yanlış yerlere gidecekti mevzu, o yüzden okuyucu sende fesat düşünme lütfen, geçelim bu kısmı :) ]
Evet devam ediyorum; tek kusuru fren sistemiydi sevdiğim bu edevatın. Fren pabuçlarının jantların yan tarafına baskı yapıp durmasını sağlayacak, fren kablosuyla yukarıdan gidon üzerine bağlanmış fren kollarını maşallah 2 metre yapacaklarmış ki vazgeçip uzunluğunu 1 metreye indirmişler. Öyle bi yapıda yani.. Bi gün yine mahallede uçuyorum bisikletle. Karşıdan araba geldiğini görünce yavaşlayıp sağa doğru çektim bisikleti ama durmadım, sadece hızımı biraz keserek sürmeye devam ettim. Yandaki arabaya çok yaklaşmış olucam ki o son model, caanım siyah arabayı boydaan boya frenin demir koluyla güzelcee çizdim :) Felaket bi görüntüydü. Arabanın sahibi zavallı adam arkadamdan nasıl da sayıp sövmüştür kimbilir, son derece de haklıdır üstelik ama yannışlıkla oldu napiiiimmm be abi :)

TV’deki Kırocaanım Abla

Bi gün kankamla evde oturmuş, müzik kanallarından birini izlerken bi abla çıktı ekrana (maalesef..) Nasıl bi şeydi o? Hele o şarkı? Gözlerine ve kulaklarına inanmayası gelir insanın, oraya bırakıp gitmek ister uzuvlarını, o derece yani… “Kanka” dedim, “5 dakka bekle geliyorum” “Tamam” dedi. İçeriye gittim. Döndüğümde o ablaydım artık :) Üzerimde annemin bana bilmem kaç beden büyük gelen uzun siyah deri ceketi, dudağımda pespembe bi ruj, saçlar inek yalamış gibi toplanmış… Başladım biraz önceki şarkıyı söylemeye, kankam koptu tabi..
Şarkıyı bitirince kankam “Var mısın bööle dışarı çıkalım?” dedi. (O da en az benim kadar manyak demek ki, bu soruyu bünyesinde barındırdığına göre) Bende onun bu deli fikrinin neden benim aklıma gelmediğine hayıflanarak hiç düşünmeden cevabı yapıştırdım: Tabiki evet! :) Başıma siyah bi başörtüsü, gözüme de siyah güneş gözlükleri taktım. Kankam da aynı benim kopyam gibi hazırlandı. Attık kendimizi yollara. Şimdilik sadece mahallede dolaşalım, kamuya pek açılmayalım dedik. Ee kamuya MAL olmaya gerek yoktu. Bi iki tur atıp eve döndük.. Güzel bi gündü, pek bi eğlendik. Demek ki dedim, biz sokağa çıkıp bööle eğlendiysek, o ekrana çıkan kıro ablamın değmeyin keyfine…




Dipnot: Yine konuyla ilgili resim araştırmasına girdim ve karşıma kıro abi ve ablalarla ilgili nevi şahsına münhasır resimler silsilesi çıktı ama kıyamadım buralara taşımaya o resimleri. Oysa ki öylesine görülesi, öylesine sevilesi tipleri bünyesinde barındıran karelerdi onlar ama yok yapamadım, ahh hayıırr yapamiciiiimm öörrggghh

RP GaMe




Yaklaşık 1 senedir online bi roleplaying game (rol yapma oyunu) sendromu yaşıyorum. Hani aile kurduğunuz, zengin olduğunuz, doktor, öğretmen, bi rockstar olabildiğiniz ve hatta bunların hepsini aynı anda yapabildiğiniz, gerçekte olması pek de mümkün olmayan şu sanal oyunlardan biri. Öyle bi duruma gelmişim ki artık, gerçek hayatımı aksattığımı fark ettim. Arkadaşlar arıyo mesela, “Naaaberrr? Bugün bişeyler yapsak yaa.” tadında. Ben hemen bi yalan uyduruyorum yok başım arıyo, yok başka bi işim var falan fişman.. oysa ki muhtemelen oyunda ya konserim var, ya bi öğrenciminin peşindeyim ya da başka bi zırva. Sırf bu oyun yüzünden hayatıma yön verecek biçok şeye geç kaldığımı hatırlıyorum. Şimdi diyorum ki “salak mısın kızım, ne geçicek eline?” ilk sorumun cevabı “evet” de diğerinin cevabı yok. Çünkü elime geçicek bişey yok. İşte normalde kendini gerçekleştirememiş insanların, saçma salak bi oyunda kendini bişey sanma yarışı. Ben de ortak oluyorum bu yarışa. Ama en eğlenceli yanı şu oluyo. Oyunu oynayan başka bi arkadaşınızla konuşurken, o oyundan haberi olmayan insanların şaşkınca sizi dinlemeleri acayip komik bi durum oluşturuyo. Bi gün kantinde arkadaşımla konuşuyoruz:

Agresifpolly: Yarın düğünüm var beniim!
Şeqerkız: Aa ne güzel yaa
Oyundan haberdar olmayan şaşkın insan: Aa evleniyo musun tebrik ederimm. Okuldan mı, tanıyo muyuz??
Agresifpolly: Yok ya okuldan diil oyundan
Aynı şaşkın insan: Aa sen tiyatro klübündeydin di mi?? Ordan yanii, ne güzelll
Agresifpolly: Yok be kızım bildiiin oyun, internetten
Şaşkın ve gittikçe aptallaşan insan: Nee internetten mi tanıştınızz?? Ayy çok enteresann yaa
Agresifpolly: Hee hee aynen. (içinden kıza sie demektedir ama seslendiremez)












Annemle de aramızda bu konuyla ilgili enteresan konuşmalar geçmekte tabi. Düğünden bi süre sonra aşkın ilk meyvesi gelmek üzeredir..

Polly: Doğuma 2 gün kaldıı!
Ana: Kimin doğumu kızım? Dıttırı teyzenin kızı vıttırının doğumuna mı?
Polly: Yok annecim ya ben doğum yapıcam, ona az kaldı.
Ana: Nee?!?!?
Polly: Şeyy.. Anne... Oyunda yanii.. Biri doktor çağırabilir mi acaba? (Zavallı kadıncaaz bayılmıştır..)

Daha bir sürü saçmasapan geyik süsler artık hayatınızı ama güzeldir bu oyun güzeell.. Bağımlılık yapar ki kurtulmak ister misiniz bu bağımlılıktan? Yok be yavru :)

Bi Fotooraf Çekinebilir miyiz??

Yazdığım konularla ilgili resim arayışına girdiğimde çokça tanık oluyorum. Hani kız ve erkek resimlerini yan yana yapıştırırlar ya. Yan yana değillerdir de ayrı zaman ve mekanda çekilmiş resimler, “bak bizim kalplerimiz bir” tadında yan yana yapıştırılır. Tav olurum ben böyle resimlere.. İnsan sevdiceğinin gerçekten, yani sadece ruhen değil, bedenen de yanında olamıyorsa ne anlamı vardır ki bu resimlerin? Önemli olan resmini değil, kafanın içindeki beyni, göğsünün sol tarafında atan kalbi yan yana yapıştırabiliyor musun sen ona bakacaksın...

Dahaa 17, 17, 17iiiimmiiişşş

Küçüklüğümden beri bi flüt çalma sevdasıdır gider bende. İlkokula giderken bi blok flütüm vardı, bana ilk alınan müzik aleti de oydu sanırım. Duyduğum şarkıları çalabiliyodum bikaç denemeden sonra. Annemle babam duyarlı insanlardır aslında hiç mi demediler acaba “ulan bu çocuk güzel çalıyo, profesyonel bi eğitim aldıralım şuna” diye neyse aradan yıllar geçti ve bendeki flüt sevdası hiç bitmedi ve yıllardır istediğim yan flüte sahip oldum. Yan flüt çalmayı deneyenler bilirler öyle blok flüt gibi üflediğinde hemen ses çıkmaz, tekniğini bilicen. Hatta tekniği bilsen de çalamazsan çalamazsın. Öyle bi alet edevattır kendisi. Her neyse elime alır almaz ses çıkardım. Şimdi de dinlediğim şarkıları bi iki denemeden sonra çalabiliyorum aynen çocukluğumdaki gibi. Varmış işte bişeyler, sonunda anlaşıldı. Geç oldu güç olmadı..
Anlatacağım konu bu değil aslında. Madem dedim flüt çalıyorum kendi çapımda, tutmuşum müziğin kıyısından köşesinden bi yerinden, kaptırayım gitsin. Şan dersi almaya karar verdim. Kayıt için gittim. Ordaki görevli kadın, büyük bi ukalalıkla beni süzdükten sonra;

- Yannıız 18 yaşından küçükleri alamıyoruzz dedi.
- İyi dedim almayın. Napiim onların adına ağliim mi yani şimdi?
- Yok hani yaşınız tutmadığı için şeyetttiydim.
- Boşuna şeyetmeyin, 23 yaşındayım.
- Aa pardon daha küçük gösteriyosunuz
- O sizin önyargınız olmasın hanfendii?
dedim ve cevabı almadan çıktım ordan, bi iki dersten sonra da gitmedim zaten..

Hani bayanlar sevinir yaşı küçük bulununca ama beni 17 falan sanıyolar, sinir yapıo bu da bünyemde. “Dahaa 17, 17, 17iiiimmiiişşş” Tamam gayet güzel bi yaş ama değilim arkadaşım zorla mı!
Neyse bu olayın üzerinden çok geçmeden kuzenimle birlikte onun arkadaşlarıyla buluşmaya gittik. Kuzenim 14 yaşında olduğu için -ki kendisi benden çok daha uzun boyludur.- onun arkadaşlarına benim yaşımın 18 olduğunu söylemeye karar verdik, ürkmesin diye yavrucaklar. Arkadaşları geldi, kuzenime;
- Sınıf arkadaşın mı yoksaa? dediler benim için. Yuuhhh be abicim, 17 diyen oldu da 14 yaşında sanan ilk defa oluyodu. Kuzenim yok, o 18 yaşında dediyse de arkadaşları “aayyy enn fazlaa 16-17" dediler, püff yani. Biliyoruz “Dahaa 17, 17, 17iiiimmiiişşş” aynı teraneyi dinlemiştim daha önce..:/

Daha buna benzer çok olay geldi başıma ve gelmeye de devam ediyor. Tamam bazen işe yarıyor ne yalan söyliim. Mesela nereye gitsem öğrenci sanıyorlar, öğrenci tarifesi uyguluyorlar bana oysaki üni. biteli bi yıl oldu ama gel gör ki hala öğrenci tipinden çıkamadık. Ee napıcaksın ben de küçük emrah modunda “öğrenciyim abi” diye dolaşıyorum ortalıkta. Bi yanımız pollyanna ya olayın iyi yönünden bakmaya çalışıyo, agresif kısmım da sürekli kötü cümleler kuruyo o insanlara.. :)

AgReSsiF PoLLyaNNa


Aradan yıllar geçmiş, her fani gibi Pollyanna’nın da ölüm vakti gelmiştir... Pollyanna’yı, gösterdiği o kadar salakça iyimser ve iyi davranışlarına karşın cehenneme atarlar. O kızgın alevler arasında yanarken “Aslında o kadar da kötü bi yer diil, en azından üşümüyorumm hehehe” diye hala aptalça iyimserliğine devam etmektedir. Fakat canı yandıkça “uleynn ne üşümesi yanıyorum anaamm” der ve artık gerçeği görmeye başlar.

Tekrar dünyaya döndüğünde artık her şey çok farklıdır. Bi kere pollyanna eski pollyanna değildir. İyimserliğinden eser yoktur. Küfürbaz olmuştur, insanlara, hayvanlara, önüne çıkan her canlıya kötü davranmaya başlamıştır. Günlerden bi gün eski bi arkadaşından bi mail alır:

“Sevgili Polly,
uzun zaman oldu görüşmedik. Biliyosun benim bi sevgilim vardı. Geçenlerde kavga ettik, yine benim kıskançlık krizlerimden biri yaşandı. Napiiim çok kıskanıyodum herifi neyse kavga sırasında “ben senin kuklan diilim, beni böle kullanmaya çalışma” dedi. Bende “demek kuklamsın ha?!? Bazı yerlerini kaldırmak için bana ihtiyacın olmuyo ama” dediimde fırtınalar koptu! Ve beni terk etti.. Çook üzgünüm pollyannaaa :(
SadGirL”


“Sevgili SadGirL,
dünyadan uzak kaldığım bu süre içinde bazı şeylerin değişmesini, en azından kızların erkeklere olan şu zaafından biraz olsun kurtulmuş olmasını isterdim fakat tek değişiklik internetin günlük yaşama etkisi olmuş. Yaşadığın olaydan çıkarabileceğin iyi nokta, artık hayatında kıskanmak zorunda olduun bi erkeğin olmamasıdır. Lütfen bi daha beni böle salakça sorunların için rahatsız etme. Bye!
PoLLy”

Evet artık son derece agresif ve gerçekçidir Pollyanna.. Ehh, artık pollyannanın yeni kimliğini öğrendiğimize göre başlayabiliriz... :)